Şey kitabindan alinti

Şey kitabından alıntı

Bir zamanlar bütün yakınlarım İstanbul’un Beylerbeyi semtinde otururdu; Eskiçınar sokakta... İstanbul’u pek bilmeyenler için Beylerbeyi’nin boğazın kenarında küçük bir kasaba olduğunu belirtmeliyim. Deniz kenarındaki her kasaba gibi onun da bir iskelesi var ve her iskelesi olan kasaba gibi Beylerbeyi’nin de merkezi iskele meydanıdır. Bütün sokaklar iskele meydanına çıkar. Deniz kenarında olmayan kasabaların aksine, iskelesi olanlarda merkez kasabanın kıyısındadır, göbeğinde değil.

Hâlâ her iki dedemin -hem annemin, hem de babamın babasını kastediyorum- evi buradadır. Böyle bir ayrıntıyı belirtmemin sizin için bir anlam taşımadığını biliyorum. Aranızda, “Ne saçmalıyor bu adam?” diye düşünen de olacaktır, haklı olarak. Herkesin bir annesi ve bir babası olduğuna göre, iki de dedesi olur elbette. Ancak, anneannemin üç kere evlendiğini ve böylece benim dört dedemin olduğunu söylersem, beni bu gereksiz ayrıntı için bağışlayacağınızı düşünüyorum. Sizin için pek anlamı olmayan “iki dedeli” olma doğallığının, benim için özel anlamı 

olduğunu bilmenizi istedim. Çünkü, anneannemin ben doğmadan önce ölmüş olan ikinci kocasının, yani benim üç numaralı dedemin “Hulûsi” olan adı, bana göbek adı olarak verilmiş. Hulûsi dedem annemin babası değilmiş. Ger­çek dedem ise anneannemin ilk kocası olan İskender dedemmiş. Göbek adımın neden İskender değil de Hulûsi olduğunu bilemiyorum. Anneme sorarsanız, anneannem ikinci kocasını pek sevmiş de, bu nedenle bana onun adını koymak istemiş...

50’li yılların bozacısı, ciğercisi, eşeğin iki yanına yerleştirdiği sandıkla tüm mahalleye satış yapan seyyar ekmekçisi, at sırtında küfeyle dolaşan sebzecisi çocukluğumun Beylerbeyi anılarıdır. O zamanlar, dünya durdukça bunların kapımızın önünden geçmeye devam edeceğini düşünürdüm herhalde. Bundan en küçük bir şüphe duymamış olmalıyım. Öylesine duymamış olmalıyım ki, varlıklarını bir an için bile sorguladığımı hatırlamıyorum. Nasıl sorgulayabilirdim ki? Onlar sonsuza kadar varolacaklardı ve bunun da sorgulanacak bir yanı olmazdı elbette. Belli biçimde varoluşun geçiciliği ve belirsizliği ile dönüşümün - bazıları buna ölüm diyor - kesinliği ve sınırsızlığı insanı her zaman düşüncelere boğmuştur.